Bu yazının ilk versiyonunu da okusanız güzel olur.
Evet. ikinci kısıma, birinci kısımdaki bir eksikliği gidererek başlamak istiyorum. Eşitsizliğin başlamasını, kadının fiziksel yetersizliği olarak tanımlamıştım, yanılmışım. Asıl neden erkeğin, kendi gücünü farketmesiyle olmuş. Ama fiziksel güç değil.
Anaerkil toplumların oluşmasındaki en büyük rol, kadının doğurganlığıdır. Bu doğurganlık erkeklerin gözünden kaçmamış olacak ki, bunun çok büyük bir meziyet olduğunu anlamış ve kadınlara saygı duyup onları kabilenin başına geçirmiş, sonra da ana tanrıça demişlerdir kendilerine. Hatta onlar için doğurganlığın simgesi olan heykelcikler bile yapmışlar. Tabi bu dönemde kadınların birden fazla erkekle evlenebildiği zamanlar da olmadı değil, atlamamak lazım. Fakat bu durum sadece erkek nüfusunun aşırı arttığı dönemlerde gerçekleşmiş.
Erkeğin gücünü farkettiği zaman ise kadının doğurganlığında kendi payının olduğunu farketmesiyle başlamış. 9 ay gibi uzun bir sürede, oluşan yeni canlının kendi çocuğu olduğunu farkedemeyen erkekler, muhtemelen daha kısa bir hamilelik dönemi geçiren hayvanları takip etmiş ve erkeğin, dişinin doğurganlığında çok büyük bir etkisi olduğunu anlamışlar. Düz bir mantık kurduğunuzda zaten aynı şeyin insanlara uyarlanması bütün taşların yerine oturmasını sağlamış. E gücün kendinde olduğunu öğrenen erkek bunun üstüne fiziksel gücünü de ekleyince, eşitsizlik denen şey yine ortaya çıkıp kadının egemenliğini tarumar etmiş. Sonuç olarak hala ataerkil bir toplumda yaşıyoruz.
Başlamış olması değil ama meşrulaşmış olması ise kadının fiziksel yetersizliği tabi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder