*Dükkanda kasada duran yaşlı bir amca vardı, onu saymıyorum. Kendime tehdit olarak görmüyorum yani.
29 Aralık 2009 Salı
Kozmetik Dükkanlarındaki Güzel Kız Oranı
Yılbaşı dolayısı ile bayan bir arkadaşa parfüm almak için Köyiçine bir kozmetikçiye girdim. Kapıda, muhtemelen orda çalışan tek erkek eleman* olan kısa boylu bir eleman, ifadeli bir biçimde "Buyrun" deyince, daha baştan psikolojik bir savaşa girmek zorunda kaldık arkadaşla. Üste çıkmak -ayrıca temize çıkmak(ne gerek varsa)- için, daha önceden ezberlediğim parfümün markasını ve ismini söyledim. Adidas Fruit Rhythm var mı? dedim. Apışıp kaldı tabii pezevenk. Neyse, önemli olan onun değil, ortamdaki diğer kızların tepkisiydi. Kozmetikçi olduğu için ve Beşiktaş gibi bir semt olduğu için, doğal olarak içerisi kalabalık ve güzel kız doluydu. Kızların bakışları ve kesmeleriyle başbaşa kaldık. O an farkettim ki, kozmetikçide, o güzel kokuların arasında çok daha güzel, çok daha çekici, çok daha cool ve seksi oluyorlarmış. Bir de bayan arkadaşa aldığım parfümü sevgilime aldığımı sandıkları için allah bilir başlamışlardır kim bununla çıkar! diye. Neyse, konuyu şuraya bağlayacağım; bakımlı kadın güzeldir. Kokusu çok önemlidir. Makyajı çok ağır olmamak kaydıyla, varsa iyidir. Kozmetik dükkanlarında daha fazla güzel kız, daha fazla bakımlı olmalı, ürünlerin doğaya zararlı etkisini ise hiç düşünmemeliler. Bunca göze hitap eden ve etrafta dolaşan kıza her şey feda. Gek gör ki, afraları, tafraları, nazları falan çekilmez yapıyor bizim kızları. Diğer yazımda buna değineyim bari. Evet.
18 Aralık 2009 Cuma
Propaganda
Propaganda filmi konusu itibariyle basit bir sınırın öte tarafında kalma hikayesini anlatıyor gibi gözükse de, karakterlerin birbirleriyle olan ilişkisinin duygusallığı ve dramatikliği filmi baştan sona bir trajediye dönüştürüyor. Filmin anlattığı şey sadece ayrılık değil, aynı zamanda devletin kontrolü ve Ankara'dan kilometrelerce uzak bir yerde kuralların nasıl işlediğine dair komedi serpintili bir dram. Bir gümrük muhafaza memurunun çocukluk* arkadaşı olan Rahim'e hesap verememesi, daha sonra oğlu Adem'i vurması, filmde devletin, memuru üzerinde ne denli görünmez bir gücü olduğunun kanıtıdır. Filmin kötü adamı olarak gösterilen Mahmut(Ali Sunal) ise devletin yöredeki kulağı, ağzı ve fiziki yansıması olmuştur.
Duygusallıkların önünde bir engel, tavizlerin önünde bir kuralcı olarak belirivermiştir. Gümrük muhafızı Mehdi, ne zaman eski hatıraların etkisinde kalıp duygusal kararlar vermek üzere olsa, Mahmut, yani devlet ona kuralları hatırlatır ve kararından vazgeçirir. Bundan hem büyük bir haz duyar, hem de içten içe devlet memuru olma avantajını kullanmak ister. Adem ve filizi bastığı sahne en meşhur olanıdır.
9 Aralık 2009 Çarşamba
Eşitsizliğin Meşrulaşması-2
Bu yazının ilk versiyonunu da okusanız güzel olur.
Evet. ikinci kısıma, birinci kısımdaki bir eksikliği gidererek başlamak istiyorum. Eşitsizliğin başlamasını, kadının fiziksel yetersizliği olarak tanımlamıştım, yanılmışım. Asıl neden erkeğin, kendi gücünü farketmesiyle olmuş. Ama fiziksel güç değil.
Anaerkil toplumların oluşmasındaki en büyük rol, kadının doğurganlığıdır. Bu doğurganlık erkeklerin gözünden kaçmamış olacak ki, bunun çok büyük bir meziyet olduğunu anlamış ve kadınlara saygı duyup onları kabilenin başına geçirmiş, sonra da ana tanrıça demişlerdir kendilerine. Hatta onlar için doğurganlığın simgesi olan heykelcikler bile yapmışlar. Tabi bu dönemde kadınların birden fazla erkekle evlenebildiği zamanlar da olmadı değil, atlamamak lazım. Fakat bu durum sadece erkek nüfusunun aşırı arttığı dönemlerde gerçekleşmiş.
Erkeğin gücünü farkettiği zaman ise kadının doğurganlığında kendi payının olduğunu farketmesiyle başlamış. 9 ay gibi uzun bir sürede, oluşan yeni canlının kendi çocuğu olduğunu farkedemeyen erkekler, muhtemelen daha kısa bir hamilelik dönemi geçiren hayvanları takip etmiş ve erkeğin, dişinin doğurganlığında çok büyük bir etkisi olduğunu anlamışlar. Düz bir mantık kurduğunuzda zaten aynı şeyin insanlara uyarlanması bütün taşların yerine oturmasını sağlamış. E gücün kendinde olduğunu öğrenen erkek bunun üstüne fiziksel gücünü de ekleyince, eşitsizlik denen şey yine ortaya çıkıp kadının egemenliğini tarumar etmiş. Sonuç olarak hala ataerkil bir toplumda yaşıyoruz.
Başlamış olması değil ama meşrulaşmış olması ise kadının fiziksel yetersizliği tabi.
7 Aralık 2009 Pazartesi
Pikap Kullanan Kızın Çekiciliği
Araba kullanan kızın çekiciliği zaten başlı başına bir araştırma konusu iken, bir de pikap gibi ağır ve vites değiştirmesi zor bir araç kullanan kız beni benden almış, ömrümden ömür almıştır. Bunu Twilight filmindeki Bella kaşarı yüzünden öğrendim. Gay değilim ama, Bella'nın erkeksiliği hoşuma gitti. En azından her gün gördüğüm o kaşar tiki kızların etkisinden kurtulmamı sağladı. Peki niye böyle? Cevabı basit; sıkıldık. Erkeklerin arayışı olan o yumuşak ve pamuk gibi beden artık değişmeye ve farklı yerlere yönelmeye başladı.
Geçen Bakırköy Veliefendi Hipodromunun orda minibüs bekliyordum, yoldan bir kız geçti, pikabıyla. Ama geçmekle kalmadı, içerden bana baktı. İşte o an zaman durdu, film efekti gibiydi şerefsizim. Tak diye de vites değiştirmesin mi! Dizlerimin bağı çözüldü, sonra da bir an peşinden koşmayı düşündüm. İşte böyle etkiledi beni pikap kullanan kız. Artık bir kız arkadaşım olursa, ehliyeti olacak. Bir de bilek güreşi yapcam kendisiyle, gücünü ölçmek için.
Yaktın beni pikap kullanan kız.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)